29 Kasım 2013 Cuma

Modern Teoriler


2.3. Modern Teoriler


2.3.1. Sistem Yaklaşımı


1950'li yıllarda başlayan ve günümüze kadar gelen modern yönetim düşüncesi işletmeleri bir sistem yaklaşımı içersinde ele alır ve inceler. Modern yaklaşımlar genellikle analitik temeli olan yaklaşımlardır. Bu yaklaşım modeller ve sistemler kurmaya yönelik belirli bilimsel kavramlara yer verir.

Sistem yaklaşımı organizasyonlarca uygulanmadan önce diğer bilim dallarında uygulanmış ve biyoloji dalında düşünülmüştür. Yirminci yüzyılın başlarında genel sistem teorisi alanında bazı ön çalışmaların yapıldığı söz konusudur. Köhler'in 1924'de fizik alanında, Lotka'nın 1925'de açık sistem teorisi gibi çalışmalar bazı soruları yanıtlayamaması nedeniyle konu ile ilgilenenler tarafından kabul edilmiyordu. Bununda nedenleri matematiksel sağlamlığının olmaması diğeri ise sistemlerin özel haller için geçerli olmasıdır.

Bütün bilim alanlarına hizmet sunmayı amaçlayan ki bu konudaki çalışmalarına 1920'lerde başlayan biyolog Von Bertalanffy 'ın genel sistemler teorisi adı altında yaptığı çalışmalardır. Matematik lojik esaslı yeni bilim dalının amacı bütün sistemlere uygulanabilir,genel prensiplere sahip formüle edilebilir olmasıdır.

Genel sistemler teorisi; Bütün sistemlere uygulanabilecek genel ilke ve prensipleri bulmayı geliştirmeyi amaçlayan disiplinler arası matematiksel destekli bir çalışma alanıdır.

Genel sistem teorisinin amacı, "Bir bütüne organizasyona veya dinamik etkileşime ilişkin prensipleri, fizik, modern biyoloji, psikoloji sahalarında ortaya koymaya yöneliktir"[1]. Genel sistem teorisinin Bertalanffy'e göre ilk amacı biyoloji, matematik, fizyoloji, psikoloji, ekonomi gibi bilim dallarının birleşiminden oluşan, büyüme ve gelişme konularına uygulanabilecek ilke prensip ve teorileri geliştirmektir. Genel sistemler teorisi bunu yaparken olayları tek bir açıdan ve çevre şartlarından kopuk inceleme yerine her olayı belirli bir çevre içersinde başka olaylarla ilişkili olarak incelemeyi sağlar. Bu görüşe Holism (bütüncü veya genelci) adı verilir. Holism nedeniyle her olayı kopuk kopuk değil belirli bir çerçeve içinde başka olaylarla ilişkili olarak incelemek mümkün olmuştur. "Sistem yaklaşımı veya sistem teorisi, tek başına yeni bir bilim olmaktan ziyade belirli olayların durumların ve gelişmelerin incelenmesinde kullanılan bir düşünce tarzı, bir metottur"[2]. Özetleyecek olursak sistem yaklaşımı olayları bir bütün olarak ele alan çeşitli olaylarla ilişkilendiren ve matematiksel ifadeler kullanan analitik ve sentetik bir yaklaşımdır.

Sistem kelimesi günümüzde bütün alanlarda kullanılmaktadır. Çeşitli amaçlar için yapılmış değişik birkaç tanıma göz atmak yararlı olacaktır.

Sistem;

-        Birbirleri ile etkileşimi olan elemanların oluşturduğu topluluktur,

-        Aralarında ilişkiler olan parçaların oluşturduğu topluluktur,

-        "Bir işletmede bir faaliyeti gerçekleştirmek amacıyla, bütünleştirilmiş bir plan oluşturulmak üzere birbirleriyle ilişkili çeşitli süreçlerin oluşturduğu bir şebekedir"[3].

Bu tanımlara bağlı kalarak sistemi aşağıdaki gibi tanımlamak mümkündür: Sistem, belirli parçalardan meydana gelen, bu parçalar arasında belirli ilişkiler olan ve bu parçaların aynı zamanda çevre ile ilişkisi ve amacı olan bir bütündür.

Bir bütünü meydana getiren parçaların her birinin işleyişinin kendine özgü özellikleri vardır. Sistem yaklaşımı bütünü meydana getiren parçaları ve bu parçaların birbirleriyle olan ilişkilerini bir arada incelemek demektir. Sistemin tanımı incelendiğinde tanımda dört önemli elemanın olduğu görülecektir.

Bunlar;

-        Birden çok parça,

-        Parçalar arası ilişkiler,

-        Parçaların oluşturduğu bir bütün,

-        Bütünün bir amacının olması,

Bu dört elemanı incelersek;

Birden çok parça: Bütünü oluşturan eleman veya parça sistemin fiziksel veya kavramsal oluşuna bağlı olarak çeşitli şekillerde olabilir. Örneğin otomobili oluşturan tekerlekler, kaporta, piston, frenler, yağ pompası otomobili meydana getiren parçalardır.

Parçalar arası ilişkiler: Bütünü meydana getiren her bir parçanın birbirleriyle ilişkisi olması son derece doğaldır."Hiçbir sistemde parçalar /bileşenler arasında bir ilişkinin olmadığı ileri sürülemez"[4].

Parçaların oluşturduğu bir bütün: Sistemin en önemli özelliğidir. Parçalar ve parçalar arası ilişkiler sonucu ortaya çıkar.

Bütünün bir amacının olması: En basit sistemlerin bile bir amacı vardır. Amaçsız sistem düşünülemez.

Bu açıklamalarımızdan sonra, "belirli bir olaya sistem yaklaşımı açısından bakabilmek için aşağıdaki temel sorulara cevap aramak gerekir"[5].

-        Ele alınan sistemin önemli parçaları nelerdir?

-        Bu parçaları birbirine bağlayan ve birbirine uyumunu sağlayan başlıca süreçler nelerdir?

-        Sistemin gerçekleştirmek istediği amaçlar nelerdir?

Sistem konusunda klasik hale gelmiş örneklerden en kolay anlaşılanı insan vücududur.

Amaç: Yaşamak,

Parçalar: Sinir sistemi, dolaşım, sindirim, iskelet, kas vb. alt sistemler,

Parçalar arası ilişki: Eğer sindirim sistemi iyi çalışmıyorsa, dolaşım sistemi ve buna bağlı diğer sistemler etkilenmektedir,

Parçaların oluşturduğu bütün: İnsan

2.3.1.1. Temel Kavramlar ve Özellikler


Sistem birbiriyle ilişkili parçalardan meydana gelen amacı olan bir bütün olarak tanımlandığında sistemle ilgili bazı kavramların ve özelliklerin ortaya konulmasında yarar vardır. Bu kavramları açıklayalım.

2.3.1.1.1. Sistem ve alt sistemler:

Tanımı gereği bir sistem çeşitli parçalardan oluşur. Bu parçalar alt sistem olarak adlandırılır. İnsan sistemleri,makine sistemleri sosyo-teknik ve bio-teknik bütün sistemlerin alt sistemleri vardır. İşletme bir sistem olarak ele alındığında departmanlar bunun alt sistemleridir. Şayet ilgili endüstri dalı bir sistem olarak ele alınırsa işletmeler o endüstri dalının alt sistemleridir."Her sistemin alt sistemleri olduğu gibi, her sistem bir başka üst sistemin alt sistemidir".

Örnek: Otomobil bir sistemdir, motoru ve diğer parçaları bunun alt sistemidir. Otomobil trafiğe girdiğinde trafik üst sistemdir. Otomobil bunun alt sistemi haline gelir.

Açık sistemler, yarı açık sistemler, kapalı sistemler olmak üzere ikiye ayrılır.

Açık sistemler; Her sistem belirli bir çevrede faaliyet gösterir.Eğer sistemle sistemin faaliyet gösterdiği çevre arasında bilgi, enerji ve malzeme alış verişi varsa bu sistemler açık sistem olarak tanımlanır. Açık sisteme devamlı olarak çevreden bir şeyler girer ve sistemden devamlı olarak bir şeyler çıkar. Dolayısıyla şartlar devamlı olarak değişmektedir. Biyolojik ve sosyal sistemler açık sistemlerdir.

Açık sistem şekil 6’daki gibi gösterilebilir.


 

 

 

 

 

 

 


Şekil 6 Sistem ve Unsurları

Açık sistemin özellikleri;

-        Büyüme ve gelişme yetenekleri vardır,

-        Kendi kendilerini korurlar,

-        Çevre ile sürekli ilişki halindedirler,

-        Çevresinden aldıklarını işler,

-        Çevresinden aldıklarını çeşitli şekillerde çevresine geri verirler.

Eğer sistemin çevresi ile arasında bir ilişki yok ise bu sistem kapalı sistem olarak adlandırılır. Kapalı sistemlerde çevreye ilgi az olup sistemin kendi içinde bir hareketi vardır."Kapalı sistemlerin yapılarında sadece kontrol edilebilen faktörler ele alınır"[6]. Yarı açık sistemlerde ise sisteme giren inputlardan bazıları sistemde tüketilir.

2.3.1.1.2. Çevre (Dış Çevre):

Bütün sistemler belirli bir çevrede faaliyet gösterirler. Sistemin sınırları dışında kalan her şey çevreyi oluşturur. Kapalı sistemlerin çevre ile ilişkisi olmadığından kapalı sistemler için çevrenin önemi yok denecek kadar azdır. Fakat açık sistemler için çevre çok önemlidir. Çevre ile ilgili pek çok faktör söz konusudur. Fakat bu faktörlerin hepsinin aynı derecede sistemi etkilemesi söz konusu olamaz. Bu faktörlerin bazılarının sistemin işleyişi ile etkileri çok ve kritik olmasına karşın bazıları hiç etkili olmayabilir. Çevre faktörlerinden sistem üzerinde etkili olanların oluşturduğu set ilgili çevre koşulları olarak isimlendirilir.

2.3.1.1.3. Sistemin Sınırları

Sınır sistemin nerede başlayıp nerede bittiğini gösterir. Her sistemin sınırı vardır."Sınır sistemin iç bünyesine ilişkin değişkenleri, sistemin çevresine ilişkin faktörlerden ayırır"[7]. Kapalı sistemlerde sınırlar katıdır ve çevre ile alış verişe imkan vermez. Açık sistemlerde sınır çevre ile alış verişe uygundur. "Bu alış verişin anlamı, sistemin içindeki değişkenlerin dış çevredeki faktörler tarafından etkilendiği yönündedir"[8]. İşletmeler açık sistem olmaları nedeniyle sistemin sınırlarının dışındaki oluşumları incelemek ve bu incelemeler sonucu elde edilen bilgilerin karar almalarında kullanılması gerekir. İşletmelerde örneğin pazarlama sisteminin alt sistemi olan pazarlama araştırma sistemi elde ettiği bilgileri pazarlama sistemine aktarmak yoluyla alınacak kararların çevre ile bütünleşmesine olanak sağlar. "Dış çevreye ilişkin faktörlerdeki değişmelerle ilgili bilgi ve verileri sistemin içine aktararak karar organlarına ulaştırılması gerekir. Araştırma ile ilgili birimler bağlı oldukları sistemi bu yolla çevreye bağlarlar"[9].

2.3.1.1.4. Entropi ve Negatif Entropi

Entropi kavramı termodinamikten alınmıştır. Bu kavram sistem olarak nitelenen bütündeki bir eğilimi ifade eder. Bu kavrama göre, "bir sistemde faaliyetlerin bozulması, dengenin kaybolması, karışıklık ve aksamaların belirmesi ve sonunda sistemin faaliyetlerinin durması yönünde eğilim vardır. İşte entropi bu eğilimi ifade eder"[10]. Sistemin niteliği ve büyüklüğü ne olursa olsun bütün sistemlerde entropi vardır. Hangi sistem olursa olsun karışıklık, düzensizlik, bozulma, durgunluk ve sonunda tamamen durma eğilimi içindedir. Kapalı sistemlerde entropi kuvvetlidir ve belirli bir zaman sonunda sistemi durduran en önemli etkendir. Bunun da nedeni kapalı sistemlerin çevreyle alış verişinin yok denecek kadar az olmasıdır. Açık sistemlerde entropi yavaşlatılabilir ve durdurabilir. Çevrenin etkilerini negatif hale getirebilir. Buna negatif entropi veya negentropi adı verilir. Açık sistemlerde negatif entropi vardır. Biyolojik bir sistem için maksimum entropi ölümü ifade eder. Sosyal sistemlerde ise entropi gerekli olan bilgi verilerden yoksun kalmayı, sistemi yönetebilmek için gerekli olan bilginin karar organlarına gelemeyişini, düzensizliği ve organizasyonsuzluğu ifade eder.

2.3.1.1.5. Değişkenler ve Parametreler

Bütün sistemlerde sistemin yapısına ve işleyişine etki eden faktörler vardır. Sistemin sınırları içinde sistemin yapısı ve işleyişini etkileyen faktörlere değişken adı verilir. Kapalı sistemler sadece değişkenlerden etkilenir. Sistemin sınırları dışında olan sistemin yapı ve işleyişini etkileyen faktörlere parametre adı verilir. Açık sistemler hem değişkenler hem de parametreler tarafından etkilenir.

2.3.1.1.6. Dengeli Durum ve Dinamik Denge

Açık sistemlerin en önemli özelliklerinden biri dengeli durumlarını korumalarıdır. Açık sistemlerde entropi negatif entropiye dönüştürülebilir. Bunun için açık sistemin çevreden aldığı enerji, bilgi, materyal ile çevreye uyumlu hale gelmesi mümkündür. İşte bu durum sistem teorisinde dengeli durum olarak adlandırılır.

Açık sistemler çevre faktörleri ile dengeli ilişkiler sürdürmeye çalışırlar, eğer bu faktörlerde bir değişme söz konusu olursa, açık sistem yeni bir düzeyde çevresi ile denge kurar. Buna dinamik denge denir. Diğer bir ifade ile değişen çevreye uyum gösterebilme kapasitesidir.

2.3.1.1.7. İnput-Output ve Geri Besleme (feedback)

Açık sistemlerde sürekli bir input, output ve geri besleme akışı vardır. Kapalı sistemlerde inputlar bir defaya mahsus olmak üzere belirlenir. İnput, sistemin belirli bir düzeyde faaliyet gösterebilmesi için çevresinden aldığı her şeydir. İnputlar belirli bir teknolojik düzeyde output haline çevrilir ve tekrar sistemin dışındaki çevre faktörlerine verilir. Geri besleme en genel anlamıyla sonuçlar hakkındaki verilerdir. Geri besleme input output akışının normal ve kesintisiz olmasını sağlamak amacıyla output ve süreç safhalarından input sahasına doğru olan bir bilgi ve veri akışını ifade eder. Feedback sistemin dengeli durumunu koruması açısından önemlidir. Feedback sayesinde sistem faaliyetlerini değerleme ve gerekirse ayarlama imkanı bulur. Geri besleme pozitif ve negatif olabilir. Negatif geri besleme sistemin daha önceden saptanan hedeflerden ne kadar uzaklaşıldığını gösteren bilgi akışını ifade eder. Bu sayede sistemi faaliyetlerini gözden geçirmeye sevk eder, yeni bir dinamik denge arayışı söz konusudur. Pozitif geri besleme ise sistemin belirlenen doğrultuda faaliyet gösterdiğini belirtir.

Feedback kontrol sistemi yönetsel bir buluş değildir. Bu sistem en yaygın olarak doğal olaylar arasında görülebilir. Canlı varlıkların yaşamlarını devam ettirebilmek için feedback sistemine güvenirler. İnsan vücudunun iç ısısının 36 derece tutulabilmesi çok karmaşık ve otomatikleşmiş bir feedback kontrol sisteminin eseridir.

Bütün feedback sistemleri biyolojik veya organizasyonel aynı temel prensipler içerir ve aynı prensip üzerinde hareket eder.

Bütün feedback sistemlerinin;

-        Hedefleri vardır,

-        Dış kaynak kullanırlar,

-        Dış kaynakları iç kaynaklara dönüştürürler,

-        Hedeflerden önemli sapmaları izlerler,

-        Hedeflere ulaşmak için bu sapmaları düzeltirler.

Mekanik sistemlerde feedback sistemi, sistemin kapalı sistem olması nedeniyle açık sistemlere nazaran etkileşim oldukça azdır. Organizasyonel sistemlerde feedback çok önemlidir. Organizasyonel sistemler dışa açıktır. Bu yüzden birçok değişken organizasyona tesir edebilir. İç ve dış faktörlerin her ikisi de organizasyonu amaca ulaşmak için izlenen yoldan sapmalara götürebilir. Yönetimi iç ve dış çevrelerden gelen saptırıcı kuvvetlerin müdahalesine rağmen üretimi evvelden belirlenmiş seviyelerde tutan etkili bir feedback sistemi şeklinde organizasyonu devam ettiren bir varlık olarak görebiliriz. İyi bir yönetim sadece mevcut durumu korumanın ve problemlerle uğraşmanın daha ötesine geçer. Eğer organizasyon zaman içindeki değişikliklere ve yeni durumlara uyum sağlamazsa uzun vadede etkinliğini kaybedecektir.

2.3.1.2. Sistem Çeşitleri


Sistemler çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırmalardan birkaçı aşağıda ele alınmaktadır.

-        Açık-kapalı durumuna göre, açık sistemler, yarı açık sistemler, kapalı sistemler. Bu sistemler hakkında gerekli açıklamalar yapıldığı için burada açıklama yapılmayacaktır.

-        Zamana bağlılık derecesine göre[11]; zamana fazlaca bağlı sistemler, zamana kısmen bağlı sistemler, zamandan bağımsız sistemler olarak sınıflandırılır. İncelenen sistemler zamana bağlı olarak değişme özelliği gösteriyorlarsa bu sistemler zamana bağlı sistemler olarak adlandırılır. Örneğin, pazarlama sistemleri.

-        Eleman sayısına göre; az elemanlı sistemler, orta sayıda elemanlı sistemler, çok elemanlı sistemler.

-        Yapılarına göre sistemler;

Mekanik sistemler; saat, otomobil v.b. Bu sistemler kapalı sistemlerdir. Çevre ilişkileri yok denecek kadar azdır. Entropi ile yok olurlar.

Biyolojik sistemler; Açık sistemlerdir. Çevre ile ilişkileri vardır. Tüm canlı sistemler açık sistemdir. Belirli bir süre sonra entropi ile faaliyetleri durur. İnsan, hayvan, bitki biyolojik sistemlerin en belirgin örnekleridir.

Sosyal Sistemler; Açık sistemlerdir. Faaliyetleri sonsuza kadar sürebilir. İşletmeler, dernekler, sendikalar, partiler v.b.

-        Deterministtik ve Probabilistik Sistemler,

"Şayet bir sistem verilen talimatlar doğrultusunda faaliyetlerini sürdürüyorsa, outputlar önceden tahmin edilebiliyorsa ve outputta bir değişme beklenmiyorsa bu sistemler deterministtik sistem olarak adlandırılır"[12]. Deterministtik sistemlerde parametre ve değişkenler bellidir.

Probabilistik Sistemler;

"Bu sistemlerde girdi değerleri olasılık dağılımları ile temsil edilmektedir"[13]. Probabilistik sistemlerin outputu değişir özellik gösterir. Şans olayına bağlı olarak outputun alacağı değer değişir.

2.3.1.3. Sistem Olarak İşletmeler


Modern yönetim teorisi işletmeleri sistem yaklaşımı içinde ele alır ve inceler. İşletme faaliyetlerinin sistem yaklaşımı ile ele alınması işletme faaliyetlerinin daha iyi analiz edilmesini ve anlaşılmasını mümkün kılar. Ayrıca işletmenin amaçları ve işletmenin çevresinin daha iyi tanınmasına imkan verir. İşletmeler sosyal sistem içersinde yer alırlar. Sosyal sistemler açık sistemlerdir. Açık sistemler çevresi ile sürekli ilişki içersindedir. İşletmeler amaçlarını gerçekleştirmek için çevreden aldıkları değişik girdileri belli bir dönüştürme sürecinden geçirerek çevreye çıktı olarak verirler. Sistem tanımında görüleceği üzere sistemi oluşturan amaç, girdi, çıktı, çevre, geri bildirim, dönüşüm olarak tanımlanan elemanların işletmelerde de bu özelliklerin olduğu görülecektir. "Her sosyal sistem gibi işletmelerde altı ortak özelliğe sahiptir"[14]

Her işletmenin amacı, girdileri uyguladığı metot ve yöntemleri, çıktıları, bilgi akış sistemleri ve faaliyet gösterdiği ortamı (çevre) vardır. Şekil 7’de açık sistem olarak işletme gösterilmiştir.

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Şekil 7 Bir sistem olarak işletme

2.3.1.3.1. Amaç

Bütün sistemlerde olduğu gibi işletmelerinde amaçları vardır. İşletmeler sosyal sistem olmaları nedeniyle gerçekleştirmek istedikleri belirli amaçları vardır. İşletmelerin başarısı amaçlarını gerçekleştirmeleri ile doğru orantılıdır. İşletmeyi sistem olarak meydana getiren alt sistemlerin amaçlarının benimsenmesice başarılmasına katılmaları amaçlarına erişilebilir, motive edici, kabul edilebilir, birbirleriyle tutarlı, ölçülebilir olmasına bağlıdır.

İşletmelerin başarıları ekonomik ve ekonomik olmayan amaçlar diye iki başlık altında incelenir. Ekonomik amaçların gerçekleştirilmesiyle birlikte ekonomik olmayan amaçlar önem kazanır. Günümüz işletmeleri ekonomik olmayan amaçlara da gerekli önemi vererek ekonomik amaçların başarılmasını gerçekleştirebilirler.

2.3.1.3.2. Girdiler

Açık sistemler çevreden bilgi, enerji, materyal alırlar. İşletmelerde açık sistem olmaları nedeniyle çevreden değişik girdiler alırlar. "Bu girdiler üç grup altında toplanabilir"[15].

-        Dönüşüm sürecinden geçen girdiler: Hammadde, yarı mamul, mamul, yardımcı malzeme gibi.

-        Dönüşüm sürecini oluşturan girdiler: Üretim faktörleri, bilgi gibi.

-        Sistem tarafından kontrol edilemeyen bilgiler: Tüketici davranışı, yasalar, pazar koşulları, doğal koşullar gibi.

2.3.1.3.3. Üretim Süreci

İşletmelerin çıktısı olarak adlandırılan mal ve hizmetleri ortaya koymak üretim işlevinin görevidir. İşletmelerin hemen hemen tamamı üç temel fonksiyonu yerine getirir. Tedarik eder, tedarik ettiklerini çıktıya dönüştüren sürecini uygular ve elde edilen çıktıları pazara sürer. Şekil üretim sürecindeki akışı göstermektedir.

 


 

 

 


Şekil 8 Üretim sürecinde akış

İşletmeler tarafından çevreden alınan dönüşüm sürecinden geçirerek çıktıya dönüştürülür. Çevreden alınan dönüşüm sürecinden tamamen geçerek çıktıya dönüşebileceği gibi bazılarının da sistemde çıktıya dönüştürülmesi söz konusu olmayabilir. Örneğin, çevreden sağlanan bilgiler analiz edilerek değerlendirilir. Bu bilgiler doğrultusunda işletme politikaları ve kararları oluşturulur. İşletmeler dönüşüm sürecinin yapısını belirlerken şu faktörleri dikkate alırlar. Kullanılabilir kapasite, kullanılabilir yetenek, dönüşüm sürecinin ve faaliyetin tipi, araç ve düzen, güvenlik, bakım gereksinimleri, maliyetler.

2.3.1.3.4. Çıktılar

İşletmeler çevreden aldıklarını dönüşüm süreçlerinden geçirerek çıktılar elde ederler. Bu çıktılar mal ve hizmet olarak tanımlanır. Çıktılar işletme tarafından kullanılacağı gibi, diğer işletmeler ve tüketiciler tarafından tüketilir.

Dönüşüm sürecine giren bütün girdilerin istenilen şekilde çıkması söz konusu bazı sistemlerde mümkün olmayabilir."Çıktılar arzulanan çıktılar ve arzulanmayan çıktılar olarak ikiye ayrılabilir"[16]. Arzulanan çıktılar mal,hizmet ve bilgilerdir. Arzulanmayan çıktılar ise atıklar olarak adlandırılır. Atıklarda katı, sıvı ve gaz diye üç şekilde gruplanabilir. Bu atıklar ekolojik çevre ve insanlar için tehlikeli olabilir. Günümüzde işletmeler sistemleri içersinde atıkları minimuma indirme çalışmaları yapmaktadır. Bilinçli tüketiciler kendileri ve ekolojik çevreye zarar vermeyen çıktıları üreten işletmeleri tercih etmektedirler.

2.3.1.3.5. Feedback (Geri Bildirim)

Bütün açık sistemler gibi işletmelerde belirlenen amaçlara ulaşılıp ulaşılmadığını elde ettikleri çıktıları planlanan girdiler ile karşılaştırarak değerlendirirler. Diğer bir ifade ile faaliyetlerinin tasarlanan ile gerçekleşen durumu karşılaştırarak kendilerini kontrol ederler. Kontrol prosesinde bu karşılaştırma sonucu elde edilen sonuçlarla ilgili olarak süreç girdilerini gözden geçirirler.

İşletmeler geri besleme yardımıyla sistem faaliyetlerini değerleme ve gerekirse düzeltme olanağını sağlar. Geri besleme girdi-süreç ve çıktı olarak adlandırılan akışın istenilen şekilde olmasını sağlamak amacıyla çıktı- süreç- girdi yönünde doğru olan bilgi ve veri akışıdır. Bu durum şekilde görülmektedir.


 

 

 

 


Şekil 9 Feedback sisteminin işleyişi

Geri bildirim bilgi akışı ile mümkündür. Bu bilgilerin doğru uygun zamanda, kapsamlı, eksiksiz olması işletme yöneticilerinin karar almalarında, politika belirlemelerinde büyük faydalar sağlar.

2.3.1.3.6. Çevre

Bütün sistemler belirli bir çevrede faaliyet gösterirler. En genel anlamıyla çevre sistemin sınırları dışında kalan ve sistemin parçası olmayan her şeydir. İşletmenin iç çevresi, yakın/endüstri çevresi, ulusal ve uluslar arası olmak üzere dört çevresi olduğunu söylemek mümkündür. İşletmenin başarısı çevreleriyle uyumuna bağlıdır. İç çevre işletme tarafından kontrol edilebilir olmasına rağmen, yakın, ulusal ve uluslar arası çevresi kontrol edilemez. Ancak izlenir ve değerlendirilir. Sistem yaklaşımı açısından işletmeler ele alındığında işletmeler ekonomik sistemin alt sistemleri olarak kabul edilebilir.

2.3.1.4. Neden Sistem Yaklaşımı


Sistem yaklaşımı sayesinde karmaşık bir bütün olan işletmeyi ve onu meydana getiren alt sistemlerin incelenmesi, aralarındaki ilişkilerin tespit edilmesi ve elde edilen bilgiler doğrultusunda işletmeye gerekli yönün verilmesini mümkün hale getirir. Genel olarak sistem yaklaşımı; analitik, sistematik ve objektif olmayı sağlar.

İşletmeler sistem yaklaşımı açısından analiz edildiğinde üç önemli husus söz konusu olur. Sistem yaklaşımı sayesinde işletmeyi bir bütün olarak görmek mümkün olur. Sistem yaklaşımından önce işletmeler çeşitli departmanların bir toplamı olarak görülmekte idi. Sistem yaklaşımı ile bütünü meydana getiren alt sistemler ve bu alt sistemler arası ilişkiler ve alt sistemin bütüne etkilerini görmek mümkün hale gelmiştir. İşletmelerin açık sistem olması nedeniyle çevre ve etkileri sistem yaklaşımı ile gündeme gelmiştir. "Sistemin bir bütün olarak ele alındığı,alt sistemlerin sinerji yaratacak bir şekilde oluşturulduğu hususudur"[17].

Sinerji etimolojik anlamı itibarıyla Webster International Dictionary'e göre işbirliği, birlikte çalışma ve birbirine destek sağlama demektir. Yönetim açısından ise sinerji; "İşletmelerin ürün veya pazarda izleyeceği uzun dönemli planlarının bir elemanı olarak yeni bir aktivitenin başarısı üzerinde mevcut kaynakların etkisini ifade eder"[18]. Sinerji matematiksel ve basit olarak "2+2=5" eşitliğini ortaya koyan güç olarak ifade edilebilir. Bu matematik ifadenin işletmecilikte anlamı ise açık sistem ve alt sistemlerden oluşan işletmenin bir bütün olarak başarısında her bir alt sistemin ayrı ayrı katkıları vardır ve katkıları farklıdır. "Her ürün veya pazarın işletmenin toplam verimliliğine katkısının, ayrı ayrı katkılarının toplamından fazla olduğudur"[19].

Sistem yaklaşımı ile ilgili diğer bir husus ise, işletmelerin açık sistem olmaları nedeniyle çevresel faktörlerin incelenmesi gündeme gelir. İşletmeler çevrelerinden bilgi, enerji ve materyal alırlar ve bunları çıktıya dönüştürerek çevreye verirler. İşletme açısından çevre çok önemlidir. "İşletme ve çevresi arasındaki ilişkilerin özelliği açısından üç yaklaşım vardır"[20].

-        Çevreyi etkileme

-        Çevreye uyum

-        Karşılıklı etkileşim

Bu yaklaşımlar şekil 10’da olduğu gibi gösterilebilir.

-        Etkileme Modeli: Bu modelde işletmenin amaçları ve başarısı her şeyin üzerindedir. İşletme ile çevresi arasında bir etkileşim olmadığı varsayılır. Bu durumda işletme kapalı bir sistem kabul edilmiş ve aldığı karar ve politikalarıyla çevresini etkileyebileceği kabul edilmiştir.

-        Çevreye Uyum Yaklaşımı: 1960 yılından sonra işletme ve yönetim bilimlerinde çevrenin önemi anlaşılmış ve işletmelerin uzun dönemde başarısını ve sürekliliğini sağlayabilmeleri dış çevrenin işletmelerden beklediklerine cevap vermeleri ve dinamik kabul edilen çevreye uyum uyumları ile mümkün olacağı anlaşılmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Şekil 10 İşletme ile Çevresi Arasındaki İlişki Yaklaşım Modelleri

-        Karşılıklı Etkileşim: Yalnız işletmenin çevreyi veya yalnız çevrenin işletmeyi etkilemesi söz konusu çağdaş anlayış ile bağdaştırılamaz. İşletmeler ile çevre arasındaki ilişkiler tek yönlü olamaz. Bu sistem yaklaşımında uygun olamaz. İşletme dış çevrenin bir alt sistemidir. Ve çevrede oluşan değişimler işletmeyi etkiler. İşletmelerde buna uymak zorundadırlar. Bu durumda işletme ile çevre arasında karşılıklı bağımlılık ve etkileşim kaçınılmazdır. Açık sistem olarak işletmeler çevreden girdi adı altında bilgi, enerji ve materyal alır ve bunları çevrenin istekleri doğrultusunda çıktıya dönüştürerek çevreye verirler. Robert Albanese’nin bu üç yaklaşımında iç çevre dikkate alınmamıştır. H.Michael Mescon ve arkadaşları ise işletmenin iç çevresini de dikkate alarak, işletme çevresi arasındaki ilişkiyi tablo 2’de görüldüğü gibi açıklamışlardır.

Tablo 2 İşletme ve Çevre ilişkisi


 

 

 


Kaynak: M. Mescon, ve Diğ., Management, Harper and Row Pub. Co. N. Y. 1985, s.100.

Tabloda belirlenen durumların açıklanmasında yarar vardır.

1.Durum: İşletme dahilindeki değişkenlerin içsel uyumunu ifade eder. Bu uyum, işletmeyi oluşturan maddi, maddi olmayan ve beşeri kaynakların gerek kendi aralarında gerekse birbirleriyle ilgili olarak uyumlu iseler statik uyum diye ifade edilir. İşletmede yürütülen faaliyetler ile bu faaliyetleri yapan organlar arasındaki uyumada dinamik uyum denir. Birinci duruma göre işletme içersindeki statik ve dinamik uyum sağlanmış ve aralarında denge oluşmuştur.

2.Durum: İşletmenin çeşitli faaliyetlerde bulunarak çevreyi etkilediği durumdur.

3.Durum: İşletmenin açık bir sistem olarak çevreye uyumunu gösterir. Çevrenin işletme üzerindeki etkisi işletmenin mamul ve hizmetleri sunmasından sonra veya önce çevreden işletmeye gelen olumlu ve olumsuz tepkiler ve çevreden işletmeye bilgi akışının varlığını ve işletmenin bunları çevreye göre uyarladığı durumdur.

4.Durum: Buradaki ilişki çevrenin ekonomik, politik, sosyo-kültürel ve teknolojik faktörler arasında denge kurulması ve bu faktörlerin işletme üzerindeki etkilerinin azaltılmasıdır.

2.3.2. Durumsallık Yaklaşımı


2.3.2.1. Genel Açıklamalar


Modern yönetim teorisi içersinde yer alan diğer bir yaklaşım da durumsallık yaklaşımıdır. Durumsallık yaklaşımı 1970’li yıllarda, işletme konularıyla ilgilenen bilimcilerin çalışmalarını kapsamaktadır. Klasik ve neoklasik yönetim ve organizasyon teorilerinin yetersiz kalmaları üzerine 1950’li yılların sonları ile 1960’lı yılların başından itibaren yönetimle ilgili konulara tamamen değişik bir açıdan bakılmaya başlanmıştır. Bu açıdan bakıldığında her yer ve her zamanda geçerli en iyi bir tek organizasyon yapısı olmadığı yönetimle ilgili her şeyin koşullara bağlı olduğu düşüncesi esas alınmıştır. “Bu düşüncenin sonucu olarak ta organizasyon yapısı ve organizasyonel davranış yanında çevre koşulları,teknoloji ve büyüklük arasındaki ilişkiler yoğun bir şekilde araştırılmaya başlanmıştır”[21].

Klasik yönetim yaklaşımı en iyi örgütsel yapı etkinlik ve genel ilkeler üzerinde durmuş Taylor’un bilimsel yönetim yaklaşımına, H.Fayol’un yönetim süreci yaklaşımına ve M.Weber’in Bürokrasi Yaklaşımına bağlı olarak her yerde geçerli yönetim ve organizasyon ilkelerinin uygulanması ile en iyi organizasyon yapısının kurulabileceğini ve yönelebileceğini öne sürmüştür”[22].

Durumsallık yaklaşımı klasik yönetim teorisindeki yönetimin evrenselliğini kabul etmekte fakat her zaman bütün faaliyetleri yönetmek için en iyi tek bir yol olmadığını belirtmektedir.

Durumsallık yaklaşımı klasik, neoklasik ve sistem yaklaşımlarının yerini alan yeni bir yaklaşım değil ancak onlarla birlikte ele alınan ve o yaklaşımların hangi durumlarında daha faydalı etkin olabileceklerini araştıran bir yaklaşımdır. “Klasik yaklaşım organizasyon yapısının belirlenmesinde belirli ilkelerin uygulanmasına önem verirken, durumsallık yaklaşımı organizasyon yapısını çeşitli içsel ve dışsal koşullar arasındaki ilişkilere göre şekil alan bir yapı olarak görmektedir”[23].

Durumsallık yaklaşımına göre etkin bir yönetim, organizasyonun gücüne, teknolojinin tipine ve çevre koşullarına bağlıdır.

2.3.2.2. Durumsallık Yaklaşımının Özellikleri


“Durumsallık yaklaşımına göre organizasyon yapısı bağımlı bir değişkendir”[24]. Organizasyon yapısının nasıl olması gerektiği, bağımsız değişken durumundaki içsel ve dışsal koşulların durumuna göre belirlenecektir. Bu koşullar;

-        Organizasyonun amaçları,

-        Organizasyonun çevre koşulları,

-        Kullandığı teknolojinin özellikleri,

-        Kullandığı personelin özellikleri

Durumsallık yaklaşımına göre değişik durumlar ve koşullar altında yönetimin başarılı olabilmesi değişik kavram, teknik ve davranışları gerektirir. Bu nedenle her yerde ve her koşullarda geçerli tek bir en iyi organizasyon yapısı yoktur.

Durumsallık yaklaşımının diğer bir özelliği de sistem yaklaşımını benimsemesidir, sistem yaklaşımı durumsallık yaklaşımının temelini oluşturmaktadır. Ancak genel sistemler teorisini iyi kavrayamayanlar sistem yaklaşımının kendine özgü soyut kavramlara dayandığını ve 1970’li yıllarda karşılaşılan güçlüklerde yetersiz kaldığını durumsallık yaklaşımının ortaya çıkmasına neden olduğunu öne sürmüştür. Durumsallık yaklaşımı; ”Organizasyonu bir sistem olarak ele alır, alt sistemlerin birbirleriyle ve bu alt sistemlerin belirli bir çevreyle ilişkileri incelenir”[25].

Durumsallık yaklaşımına göre organizasyon yapısı dış çevre faktörleri ile iç faktörlerden etkilenmektedir. Bir organizasyonun dış (çevre) faktörleri müşteriler, devlet müdahalesi, rekabet, pazar koşulları vb., iç faktörler ise yapılacak iş, personelin özellikleri, kullandığı teknolojinin özellikleri ve organizasyonun amaçları vb. den etkilenir.

Bu durumu şekil 11’deki gibi gösterebiliriz[26].


 

 

 

 

 

 

 

 


Şekil 11 Organizasyon ve Çevre  Etkileşimi

Durumsallık yaklaşımı büyük ölçüde araştırma sonuçlarına dayanmaktadır. Bu araştırmalar, “Organizasyon ve teknoloji” ile “Organizasyon-çevre”alanlarında yapılmıştır. “Bu araştırmaların üzerinden epey zaman geçmiş olmasına rağmen kanımızca, yönetim alanında araştırma, kavram geliştirme ve ölçme konularında yönetim düşüncesinin gelişmesine yapmış oldukları katkılar nedeniyle, önemlerini korumaktadırlar”[27].

Durumsallık yaklaşımına göre teknoloji ve çevre organizasyonu etkiler. Bu nedenle her işletmenin kendi yapısına, içinde bulunduğu duruma ve çevre koşullarına en uygun modeli uygulaması gerekir.“ İşletmenin şartları değiştikçe böylece duruma en elverişli uygulamaya geçilecektir”[28]. Bu nedenden dolayı durumsallık yaklaşımı yönetim ve örgüt anlayışına dinamizm getirecek çağdaş bir yaklaşımdır.

2.3.2.3. Organizasyon ve Çevre


Toplumların gelişmişlik düzeylerini belirleyen unsurlardan birisi de kullanmış oldukları teknolojidir. Teknolojik gelişmenin toplum yaşamı üzerindeki etkilerinin önemi bilinmektedir. Teknolojik gelişmeler toplumda değer yargılarının değişmesinden yaşam düzeyi, tutum ve davranışlara kadar her konuda değişikliğe sebep olmaktadır. Teknoloji beraberinde değişimi getirir. “Değişim gerek toplumlar gerek kişiler için önemli bir sosyal ve psikolojik olay olmaktadır”[29].

Toplumu önemli derecede etkileyen teknolojinin toplumun bir ekonomik birimi olan işletmeleri de etkilemesi kaçınılmazdır. Teknoloji işletmelerde her şeyi etkileyecektir. İşletmeler bu nedenle yenilikleri ve değişen teknolojiyi yakından izlemek zorundadırlar.

Teknoloji genel olarak işletmede;

-        Kişileri,

-        Grupları,

-        Örgütsel ilişkileri,

-        Yönetim tekniklerini etkileyecektir.

 “Teknoloji genel olarak inputları outputlara çevirmeye yarayan araçlar topluluğudur”[30]. Tanım üretim faktörlerinin bir çıktıya dönüştürülmesi için yararlanılan bilgiler topluluğu olduğunu vurgulamakta ve üretim sürecinde kullanılan yol ve yöntemler meydana getirme gayreti olduğunu göstermektedir. İnputları outputlara çevirmekte kullanılan araçlar ve fikirsel araçlardan oluşur.

Fiziksel Araçlar                         Fikirsel Araçlar

Makine                                      Modeller

Teçhizat                                    Programlar

Donanım                                               Kavramlar

Fiziksel araçlar somut fikirsel araçlar soyut özellik gösterir. İşletmeler fiziksel ve fikirsel araçları birlikte kullanabildikleri gibi, bir üretim işletmesi, yalnızca fikirsel araçları da kullanabilir. Bir danışmanlık işletmesi sadece fikirsel araçları kullanmaktadır.

İşletmelerin kullandıkları teknolojinin organizasyon yapılarını ve yönetimlerini nasıl etkilediği konusu bilim adamları tarafından araştırılmıştır. Bu araştırmaların amacı belirli teknoloji türleri için ne tür organizasyon yapı ve süreçlerinin daha uygun olacağını ortaya koymaktır.

2.3.2.4. Organizasyon ve Teknoloji Konusunda Yapılan Araştırmalar


Teknolojinin örgüt yapısı ve yönetim üzerindeki etkilerini inceleyen çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bunlardan bazılarını inceleyelim.

2.3.2.4.1. Woodward Araştırması

Joan Woodward 1916-1971 yılları arasında yaşamıştır. Londra Üniversitesinde endüstriyel sosyoloji profesörüdür. Organizasyon ve Teknoloji ilişkilerini 1953 – 1957 yılları arasında İngiltere’de South Essex’de üretim yapan organizasyonları inceleyerek ortaya koymaya çalışmıştır. Araştırmalarına başlarken amacı, “klasik yaklaşımın öne sürdüğü her yer ve her koşulda geçerli en iyi organizasyon yapısı ve yönetim sistemi bulunduğu tezini test etmekti”[31]. Araştırma sonuçlarının bu tezi desteklememesi üzerine Woodward dikkatini işletmelerin kullandıkları teknolojilerin örgüt yapısı ve yönetim üzerine etkilerine çevirmiştir. Bu amaçla Essex bölgesindeki 100 imalat işletmesinden aşağıdaki konularla ilgili veriler toplanmıştır. “Bu imalat işletmelerinin ortak özellikleri vardır[32]. Bu özellikler şunlardır.

-        Binalar tamamen modern

-        Örgüt yapıları gelişmiş

-        İşletme sahipliği ve yönetimi fonksiyonları birbirinden ayrılmıştır.

Toplanan veriler şu konuları kapsamaktadır.

-        İşletmenin geçmişi, amaçları

-        Uyguladıkları üretim süreç ve yöntemleri

-        İşletmenin organizasyonu ve yönetiminde kullanılan çeşitli formlar ve rutin süreçler

-        İşletmenin ticari başarısının değerlendirilmesine yardımcı olacak çeşitli rakamlar

Woodward ekibine göre teknoloji “imalat metot ve süreçleri” olarak tanımlanmıştır[33]. Bu tanımdan yola çıkılarak bazı işletmelerin basit ve fazla karmaşık olmayan yöntem ve süreçlerle girdileri çıktılara dönüştürebilecekleri ikinci gruptaki işletmelerin son derece karmaşık sürçlerle girdileri çıktılara dönüştürdüklerini tespit etmişlerdir. Woodward araştırmaları örgütün bütünü ile ilgilidir. ”Bu araştırmada organizasyonu bir bütün olarak karakterize eden teknoloji ile organizasyon yapısı arasındaki ilişkiler üzerinde kurulmuştur”[34]. Dolayıyla bu yaklaşım model teknoloji olarak adlandırılmıştır.

Araştırma konusu olan işletmeler kullandıkları üretim metot ve süreçlerini

-        Üretim metodunun işletme içindeki tarihsel gelişimine,

-        Üretim metot ve süreçleriyle teçhizat ve donanım arasındaki ilişkilere,

-        Süreçlerde yapılan faaliyetlerin tekrarlanan cinsten olup olmadığına göre, gruplanmıştır.

Bu gruplama sonucu üç ayrı teknolojik düzey olduğunu belirlemişlerdir.

-        Birim veya küçük partiler üretimi,

-        Yığın üretimi veya büyük partiler üretimi,

-        Süreç üretimi,

Bu üç üretim tipinin örgüt yapıları ve teknolojik süreçler arasında ilginç ilişkiler tespit edilmiştir.

Birim veya küçük partilerin üretim sisteminde,

-        Ürünler küçük birimler içinde müşteri özelliklerine göre imal edilmekte,

-        Faaliyetler genellikle arka arkaya sıralanan cinsten değildir,

-        Siparişe göre değişik donanım kullanılmakta

-        Standartlaştırma hemen hemen yoktur.

Yığın Üretimi Yapan Teknolojiler

-        Ürünler büyük partiler halinde üretilir,

-        Ürün büyük ölçüde standarttır,

-        Faaliyetler rutin olup,zaman zaman tekrarlanan cinstendir,

-        Süreç içindeki faaliyetler ve kullanılan donanım arasındaki ilişkiler aşağı yukarı belirli ve tekrar eden cinstendir.

Süreç Üretiminde

-        İleri teknoloji kullanılmakta

-        Ürün tamamen standarttır,

-        Kullanılan teknoloji yığın üretimine göre gelişmiştir,

-        Faaliyetler tekrarlanan cinstendir,

-        Üretim akışı bellidir,

-        Kullanılan donanım bellidir.

Bu sınıflandırma sonucu her teknoloji türü için değişik bir organizasyon yapısının olduğu ortaya çıkmıştır.

-        Birim teknoloji kullanan organizasyonlarda ;

-        Küçük ve samimi grupların olduğu,

-        Katılmanın yüksek olduğu,

-        İş ilişkilerinde katılığın olmadığı,

-        İzin verici bir ortamın bulunduğu,

-        Sözlü haberleşmenin daha çok kullanıldığı saptanmıştır.

Yığın üretiminde ise ;

-        Görevlerin açık ve seçik olarak belirlendiği,

-        Komuta-kurmay çatışmasının bulunduğu,

-        Endüstriyel ilişkilerin iyi olmadığı,

-        Yazılı haberleşmenin kullanıldığı tespit edilmiştir.

“Süreç teknolojisinde ise durumun birim teknolojisine benzediği

belirlenmiştir”[35].

Süreç teknolojisi kullanan işletmelerde otomasyon nedeniyle daha az personel gereklidir. Ayrıca bu teknolojiyi kullanan işletmelerde personel teknik açıdan bilgili ve gerekli beceriye sahip olduğundan çok yakından kontrole gerek kalmamaktadır.

Üç teknolojiyle ilgili özellikler incelendiğinde birim ve süreç teknolojisini kullanan işletmelerde organizasyon yapısının organik veya sistem 4 ‘e benzediği, yığın üretimde ise bunun mekanik veya klasik-hiyerarşik bir görünüm arz ettiği ifade edilebilir.

“ Woodward’ın ortaya koyduğu bu bulgu ve yorumu aşağıdaki gibi göstermek mümkündür”[36].

 

 

 

 

Teknoloji Türü           Organizasyon Yapısı              Olası Sonuç

Birim                         Mekanik                                 Başarısız

                                  Organik                                  Başarılı   

Yığın                         Mekanik                                 Başarılı

                                  Organik                                  Başarısız

Süreç                         Mekanik                                 Başarısız

                                  Organik                                  Başarılı   

Birim teknoloji kullanan ve başarılı olan organizasyonların organik yapıya sahip oldukları,kitle üretiminde ise durumun tamamen ters olduğu süreç teknoloji kullanan ve başarılı olan organizasyonların organik bir organizasyon yapısına sahip oldukları belirlenmiştir. Diğer bir ifade ile birim ve süreç teknolojisine sahip olan işletmelerin organik organizasyon yapısı ve sistem 4 türü bir yönetim sergiledikleri, yığın üretimi uygulayan da ise; mekanik organizasyon yapısı ve klasik–hiyerarşik bir yönetim tarzının uygulanması başarılı olacaktır.

Bu durum söyle açıklanabilir: Birim üretiminde işletmelerde, personel arası ilişkiler ve haberleşmenin organik yapı tarzına uygun olmak zorundadır. Birim üretiminde faaliyetler tekrarlanmamakta ürünler müşteri talepleri ve özelliklerine göre üretilmektedir. İyi haberleşme ve iyi ilişkiler olmadan bunun gerçekleştirilmesi söz konusu olamaz. Birim üretimine “ benzer şekilde olan süreç üretimi yapan işletmelerde de kullanılan teçhizat ve donanımın çapraşıklığı ve otomasyon mevcudiyeti daha az personeli gerektirmektedir”[37].

Süreç üretiminin bu özelliği işletme personelinin teknik açıdan bilgili ve becerili olmasını zorunlu kılar.

Bilgili ve beceriye sahip personel için yakın bir kontrol söz konusu değildir. Yığın üretiminin en büyük özelliği üretimin büyük partiler halinde yapılmasıdır. Bu da beraberinde standardı, düzenli bir iş akışı ve iyi bir planlamayı getirir. Kitle üretiminde başarılı olabilmek için çalışanların görevleri kişiler arası ilişkiler ve iş akışı açık seçik olarak daha önceden belirlenmelidir. Bu da formal bir organizasyon yapısını gerektirir.

Woodward Araştırmasına göre; işletmenin başarısı için kullanılan teknoloji ve örgüt yapısı arasındaki uyum önem kazanmaktadır. Ayrıca bu araştırma organizasyonların dizaynı ve dinamiğinde belirli ilkeleri takip ederek her yerde geçerli en iyi organizasyon yapısını bulmanın olanaksız olduğunu göstermiştir.

 “Her sanayi dalında ve işletmede geçerli en iyi bir tek organizasyon yapısı ve yönetim sistemi yoktur”[38].

2.3.2.4.2. Aston Grubu Araştırması

İngiltere’de Derek Pugh başkanlığında Boston Grubu olarak adlandırılan bir grup bilim adamı tarafından yapılan bu araştırmalarda organizasyon yapıları ile ilgili üç değişken üzerinde durulmuştur. Bunlar;

a)      Faaliyetlerin yapılandırılması: Personel davranışı, yapılacak işlerin önceden belirlenmesi, ihtisaslaşma, standartların geliştirilmesi, iş bölümü, yönetim kademeleri gibi unsurlardan oluşmaktadır.

b)      Otorite yoğunluğu: Karar verme yetkisinin nasıl ve hangi kademede olduğu,

c)      İş akışının kontrolü: Kontrolün emir ve komuta personeli tarafından mı yoksa çeşitli kişisel olmayan yöntem ve usullere mi bağlı olduğu.

Aston grubu bu üç değişkenin organizasyon yapısı, amaçlar, kaynaklar, kullandığı teknoloji, çevre ilişkisi, sahiplik durumu gibi faktörler tarafından etkilendiğini ortaya atmışlardır. “Aston grubu teknolojiyi iş akışının entegrasyonu olarak tanımlamıştır”[39]. Ayrıca Aston Grubu birim teknolojisini dikkate almıştır.

Aston grubu çalışmalarının sonuçları Woodward araştırmalarını destekleyen niteliktedir.

“Birimlerin kullandığı teknoloji ne kadar otomasyona yönelmişse, iş akışının sırası ve yönü ne kadar sabit olarak belirlenmişse birimlerin o kadar mekanik, ihtisaslaşmış bir organizasyon yapısına sahip oldukları, standart usul ve yöntemlerin ayrıntılı bir şekilde kullanıldığı görülmüştür”[40].

Ayrıca organizasyon büyüdükçe uzmanlaşma ve formalleşmeninde arttığı ortaya konmuştur.

2.3.2.4.3. Tavistock Enstitüsü Çalışmaları

E.L.Trist ve K.W.Bamforth İngiltere’de II.Dünya Savaşından sonra kömür ocaklarında kömür çıkarmada kullanılan teknolojilerin değiştirilmesinin organizasyon yapısı ve işleyişi üzerindeki etkilerini incelemişlerdir.

Kömür ocaklarında rasyonelleştirmeye gidilmeden önce, ocaklarda 2-4 kişilik gruplar halinde çalışılmakta ve kömür el yardımıyla belli yerde toplanarak dışarıya çıkarılmaktaydı. Bu, çalışanlar arasında küçük gruplar oluşmasına, üretim miktarı konusunda kendi kararlarının oluşmasına, kendi aralarında iş bölümü yapabilmelerine, çeşitli konularda yardımlaşma ve nezaretin kendi içlerinde yapılmasına olanak sağlamaktaydı. Daha sonra hem üretimi arttırmak hem de kömür çıkarmayı rasyonelleştirmek amacıyla teknolojik değişiklikler yapılmıştır. Kömür kazma işi makinelere devredilmiş, yürüyen bantlar ile kömürler taşınmış ve çalışanların kurmuş olduğu sistem tamamen değiştirilmiştir.

Bu değişimler işçiler üzerinde olumsuz etkilere neden olmuş, devamsızlıklar artmış yeni sistemin kurallarına tepkiler başlamıştır. Bu durumu ortadan kaldırmak için yeni teknolojiye uygun yeni bir sosyal sistem dolayısıyla yeni bir sosyo-teknik sistem oluşturulmuştur. “Yeni sistem ne teknolojik bekleyişleri tam olarak gerçekleştirmiş ne de sosyal sistemin bekleyişlerini tam olarak gerçekleştirmiştir”[41].

Rasyonelleştirilmeden önce kömür ocaklarında kullanılan teknoloji ile organizasyon yapısı birbiri ile uyumlu halde idi. Rasyonelleştirme ile bu uyumun bozulduğu görülmüştür.

2.3.2.4.4. James Thompson’ın Temel Teknolojiler Sınıflaması

James Thompson’un teorik olarak bu çalışmasında organizasyon yapıları ile teknoloji arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Thompson’a göre kullanılan temel teknoloji bir organizasyonun yapısını belirleyen önemli bir unsurdur. Temel teknoloji,bir organizasyonun girdilerini çıktılara çevirmek ve çevresine vermek üzere kullandığı süreçtir. “Thompson‘un teknoloji tanımının ağırlık noktası teknolojinin öngördüğü karşılıklı bağımlılık ve faaliyetlerin koordinasyonu ile kontrolüdür”[42].

Bir organizasyonun belirlediği hedeflerini gerçekleştirebilmesi için yapılacak işlerin parçalara ayrılması ve sonunda bunların koordinasyonu gereklidir. Thompson’a göre bunun yapılabilmesi için yapılacak işlerin parçalara ayrılması ve sonunda bunların koordinasyonu gereklidir. Bunun yapılabilmesi için kullanılacak süreçler mekanik nitelik gösterebileceği gibi (Örneğin,Buzdolabı fabrikasındaki konveyör hattı) entelektüel bir nitelikte (Örneğin,bir danışmanlık firmasındaki araştırma yeteneği) gösterebilir.

“Thompson’a göre bir organizasyonun kullandığı temel teknoloji üç şekilde olabilir[43].

-        Çözümleyici teknoloji: Bu teknolojinin en önemli özelliği yapılan faaliyetlerin belirli grup veya kişileri birbirine bağlamasıdır. Örneğin bir bankaya para yatıranlar ile kredi alanları, bir sigorta şirketi ile risklerini ortadan kaldırmak isteyenleri birbirine bağlayan organizasyonlardır. Bu teknolojilerde faaliyetler bütünleyici karşılıklı ilişki şeklindedir. Bu teknolojiyi kullanan organizasyonlarda standartlaştırma önem kazanır. Standartlaştırma sayesinde organizasyonun çeşitli birimleri arasındaki faaliyetlerde koordinasyon ve uyum sağlanır. Standartlaşmanın önem kazandığı organizasyon yapısı mekanik özellik gösterir. Çözümleyici teknoloji uygulayan organizasyonlarda aynı zamanda gayri şahsi ilkelerin uygulanması gerekir.

-        Bağlı teknolojiler: Bu tür teknolojilerin en önemli özelliği yapılan faaliyetlerin birbirine bağlı olmasıdır. Diğer bir ifade ile faaliyetler sıralı olarak yerine getirilir. Örneğin bir organizasyonda Y faaliyeti ancak X faaliyeti yapıldıktan sonra yapılabilir. “Bu teknolojide faaliyetler arası ilişkiler sıralı karşılıklı bağlılık şeklindedir. Yığın üretimi bu tür teknolojinin en güzel örneğidir”[44]. Bağlı teknolojiler uygulayan organizasyonlarda planlama ve standartlaştırma çok önemlidir.

-        Yoğun teknoloji: Bu tür teknolojilerde bir işi başarmak için yapılacak olan faaliyetlerin hepsinin karşılıklı olarak birbirine bağlı olmasıdır. Bu tür teknolojideki faaliyetler arası ilişkiler çok yönlü karşılıklı bağlılık şeklindedir. Bu tür bağlılık ise iyi bir haberleşmeyi ve birbirleriyle iyi anlaşmayı ve sürekli ilişkileri zorunlu kılar. Yoğun teknoloji uygulayan organizasyonlar için en uygun yapı organik organizasyon yapısıdır.

Thompson bu sınıflaması ile organizasyonun önemli fonksiyonunun kontrol ve koordinasyonu sağlamak olduğunu ve kullanılan teknolojinin bu iki fonksiyonu nasıl etkileyebileceğini ortaya koymuştur.

2.3.2.4.5. Charles Perrow’un Araştırması

Perrow bir organizasyonun amaçlarını gerçekleştirmek için yapılan işleri iki başlık altında toplamıştır. Bunlar rutin işler ve rutin olmayan işlerdir. Rutin işler tam olarak bilinen teknikler yardımıyla yerine getirilir. Bu teknikler genellikle aynı tür girdilere uygulandığı metot ve teknikler konusunda belirsizliğin pek az olduğu durumları ifade etmektedir. Rutin olmayan işler ise, pek az bilinen teknik ve metodun bilindiği bilinen teknik ve metotların başarısı tam olarak bilinmeyen, yapılacak pek çok işin olduğu girdilerin standart olmadığı durumları göstermektedir.

Bir organizasyonda yapılacak işler az ise, işi yapacak olanlar gerekli bilgi ve tekniğe sahip ise, sonuçlar önceden kestirilebiliyorsa bu durumda mekanik (bürokratik) yapı daha uygun olacaktır. Şayet sorunlar açık ve seçik değil ise yapılacak işleri tespit etmek ve anlamak güç ise daha önce uygulanmış teknik ve metotlar yok ise bu tür organizasyonlarda organik yapı daha uygun olacaktır.

Durumsallık yaklaşımının önemli bir alanı olan teknoloji ve organizasyon yapıları arasındaki ilişkiler bu araştırmalardan sonra önem kazanmıştır. Bu araştırmalara günümüzde de devam edilmektedir.

Durumsallık yaklaşımının teknoloji ile ilgili yönüne ilişkin yukarıda açıklanan önemli araştırmalarda ortak sonuç organizasyon yapısının belirlenmesinde ve organizasyonlarda kullanılan çeşitli süreçlerin etkinliğinde kullanılan teknolojinin önemli bir rol oynadığıdır.

Organizasyon yapısı organizasyonun sahip olduğu teknoloji ile yakından ilişkilidir. Diğer bir ifade ile her değişik teknoloji bir organizasyon yapısı gerektirmektedir.

2.3.2.5. Organizasyon Ve Çevre İle İlgili Yapılan Çalışmalar


Durumsallık yaklaşımının üzerinde önemle durduğu diğer bir konuda organizasyonların faaliyette bulundukları çevredir. Çevrenin organizasyonları nasıl etkilediğini, çevre koşullarına bağlı olarak organizasyon yapılarının, karar süreçlerinin, liderlik tarzlarının ve diğer yönetim ve organizasyon faaliyetleri arasında yer alan konuların nasıl etkilendiğini ve yönlendirildiğini belirlemek için pek çok çalışmalar yapılmıştır. Durumsallık yaklaşımına göre organizasyon bir açık sistemdir. Dolayısıyla çevresinden etkilenmesi kaçınılmazdır. Organizasyonun sınırları dışında kalan her şey çevre olarak adlandırılır.

Durumsallık yaklaşımı çevreyi değişik boyutlarda incelemiştir. Bu boyutlar;

-        Dengeli,

-        Değişken,

-        Durgun,

-        Homojen,

-        Basit,

-        Karmaşık,

-        Az değişebilir.[45]

Çevre boyutlarının hangi konulara göre incelenmesi gerektiği konusunda ilgili araştırmacılar arasında tam bir görüş birliği olduğunu söylemek mümkün değildir. Çevresel boyutların organizasyonlardaki yapı ve süreçleri nasıl etkilediği konusunda bir çok araştırma yapılmıştır. Bunlardan en önemlilerini aşağıda açıklamaya çalışacağız.

2.3.2.5.1. Burns – Stalker Çalışması

Londra Tavistock Enstitüsü’nden Tom Burns ile G.M.Stalker’in 1961 yılında İngiltere’de yirmi işletme üzerinde yapmış oldukları araştırma, organizasyon ve çevre ilişkileri konusunda en çok bilinen araştırmaların başında gelmektedir. Bu araştırmada yanıtı aranan soru işletmelerin organizasyon yapı ve yönetim uygulamalarının dış çevre koşullarından nasıl etkilenmekte olduğudur. Bu amaçla Burns ve Stalker bir suni ipek işletmesi, bir mühendislik işletmesi, elektronik alanına girmeğe çalışan sekiz işletme olmak üzere yirmi işletmeyi analize tabi tutmuşlar. “Bu analizde herhangi bir ölçme yapılmamış,araştırma yöntemi olarakta mülakat tekniği kullanılmıştır”. Mülakat tepe yönetimi ve alt kademe yöneticileriyle yapılmıştır. Araştırmacılar tarafından çevre faktörü teknoloji ve pazardaki değişme hızı kriterine göre incelenmiştir. “Diğer bir ifade ile yeni buluşların ortaya çıkışı teknolojik yenilikler ve değişik mal talebindeki artış gibi konuları içermektedir”[46].

Araştırmacılara göre suni ipek işletmesinde çevre belirli ve durgundur:

-        Rekabeti çok kuvvetli bir sanayi dalıdır

-        Maliyetleri minimumda tutmak rekabet için ön şart olarak görünmektedir.

-        Maliyetlerin minimum olması için etkin ve rasyonel çalışma gerekir.

Diğer aşırı ucu oluşturan elektronik işletmesinde çevre değişkendir.

-        Sürekli yenilik yapmak,

-        Yaratıcı olmak,

-        Daha gelişmiş parçalar kullanmak gerekir.

Bu gözlemler sonucu suni ipek işletmesinin ve elektronik işletmesinin organizasyon yapıları ve yönetim faaliyetleri farklı özellikler taşıdığı görülmüştür.

Suni ipek işletmesinde;

-        İş tanımları yazılı, ayrıntılı ve kesin olduğu,

-        İlke ve yöntemlere dayanan bir yönetim tarzının olduğu,

-        Merkeziyetçi yönetim anlayışı egemendir.

Buna karşılık elektronik işletmesinde,

-        Görev tanımlarından bilinçli olarak kaçınılmış,

-        Emir-komuta zinciri açık bir şekilde belirlenmemiş,

-        İşler haftadan haftaya veya aydan aya değişmekte

-        Sorunların çözümünde otoriteden hareket yerine bilgiden hareketi benimseyen bir yönetim tarzı gözlenmiştir[47].

Bu çalışmalar sonunda teknoloji ve pazar ile ilgili değişimler, organizasyon yapısını ve yönetim süreçlerini etkileyen en önemli unsur olduğu ortaya konmuştur. “Burns ve Stalker araştırma sonuçlarına göre işletmelerdeki organizasyon yapılarını mekanik ve organik olarak iki sınıfa ayırmışlardır”[48].

Mekanik olarak isimlendirdikleri organizasyon yapılarında çevre durgun, dengeli ve koşullardaki değişim hızı az, organik yapıda ise çevre sürekli ve hızlı bir değişim içindedir.

Araştırmacılara göre mekanik ve organik örgüt yapılarının belirgin bazı özellikleri vardır[49].

Mekanik organizasyonun özellikleri:

-        İşler belirli uzmanlık alanlarına bölünmüştür,

-        İşletmenin amaçlarını dikkate almak yerine kendi departmanının amaçlarını dikkate alarak davranma. Diğer bir ifade ile organizasyonun amacına kişilerin katkısı departmanlar seviyesindedir.

-        Görevler, yetki ve sorumluluklar katı biçimde tanımlanmıştır.

-        Otorite ve emir-komuta ilişkileri açık ve seçik olarak belirlenmiştir.

-        Örgüt içi ilişkiler esas olarak dikeydir.

-        Kontrol alanı dar olup, yakın nezaret vardır.

Organik organizasyonun özellikleri:

-        İşler sürekli olarak değişir ve yeniden düzenlenir.

-        Ayrıntılı ve dar görev tanımları yerine iş genişletmesi benimsenmiştir.

-        Merkezkaç eğilim vardır.

-        Dikey ilişkilerin yanı sıra bireyler arası yatay işbirliğine önem verilir.

-        Uzmanlaşmadan çok, işletmenin genel amaçlarına hizmete önem verilir.

-        Yatay haberleşme en az dikey haberleşme kadar önemlidir.

-        Organizasyon genel olarak çevre faktörlerine daha açıktır.

-        Yetki sıra düzeni az, denetim az, kurallar azdır.

2.3.2.5.2. Lawrance – Lorsch Çalışması

Harward Üniversitesi profesörlerinden Paul Lawrence ve Jay Lorsch tarafından 1967 yılında A.B.D.’de toplam on işletme üzerinde yapılan bu araştırmada durumsallık yaklaşımının gelişmesine katkıda bulunan bir çalışma yapmışlardır. Seçilen bu on işletmenin altı tanesi plastik endüstrisinde ikisi ambalaj endüstrisinde ikisi de gıda endüstrisinde faaliyet göstermektedir. Lawrence ve Lorsch değişik çevre koşulları altında ne tür bir organizasyon yapısı daha etkin olacaktır sorusuna cevap aramışlardır. “Araştırmacılar bu araştırmalarında üç önemli kavram kullanmışlardır. Bunlar farklılaşma, koordinasyon, çevre ve belirsizlik kavramlarıdır”[50].

Farklılaştırma, organizasyondaki birimler arasındaki formal yapı farklılıkları ile bu birimlerde çalışanların düşünsel yönelimlerini ifade etmektedir.

Koordinasyon ise organizasyon birimleri arasındaki yardımlaşmanın durum ve kalitesi ile bunun nasıl sağlandığı konularını kapsamaktadır. Çevre ise belirsizlik boyutuna göre değerlendirilmiştir. “Bir organizasyon içindeki departmanların ilişkili oldukları çevrenin aşağıdaki üç boyut itibarıyla farklı olacağı varsayılmıştır”[51].Birinci boyut koşullardaki zaman içinde değişme hızı, ikinci boyut belirli bir zamandaki koşullar altında bilgi sağlamada belirlilik, üçüncü boyut ise çeşitli kararların sonuçları hakkında geri beslemede geçen zamandır.

Lawrance ve Lorsch’a göre değişme hızı yüksek, bilgi almanın belirsiz olması ve geri besleme süresinin uzun olduğu ortamda faaliyet gösteren organizasyonların farklılaşma derecesi yüksek olacaktır. Ayrıca birimler arasındaki farklılaşmanın yüksek olduğu organizasyonlarda bütünleşme ihtiyacı yüksek olur, bunu başarmakda zorlaşır.

Lawrance ve Lorsch’un çalışmalarının sonuçlarını genel olarak şu şekilde ifade etmek mümkündür. Organizasyonun bütünü değil, iç yapısı ilgili çevre koşullarının durumuna göre şekil alacaktır.

Durumsallık yaklaşımının ana felsefesi olan en iyi organizasyon yapısının mevcut olmadığını, en iyi organizasyon yapısının çevre koşullarına göre değiştiğini Lawrance ve Lorsch bu çalışmalarıyla bir defa daha vurgulamışlardır. En iyi organizasyon yapısı değişen çevre koşullarına en iyi uyumu gerçekleştiren organizasyondur.

2.3.2.5.3. Emery – Trist Çalışması

Londra Tavistock Enstitüsünden Fred Emery ile Eric Trist’in yapmış oldukları bu çalışma ile organizasyon–çevre ilişkilerinin anlaşılması ve kavramlaştırılması ve kullanılması konusunda işletmecilik ve yönetim bilimine önemli katkılar sağlamıştır. Çevresel faktörlerin belirsizliği organizasyon içersindeki belirsizlik derecesini de etkiler. Tavistock okulunun bu araştırmacıları 1965 yılında yayınladıkları, “organizasyon çevrelerinin etkileyici doku yapısı “isimli makalelerinde nedensel doku kavramını geliştirmişlerdir.

Emery ve Trist’e göre organizasyon ile çevresi arasındaki ilişkileri incelerken dört çeşit ilişkiden söz ederek bunlardan en önemli ve güç olanının dördüncü tür ilişki olduğunu belirtmişlerdir.

Birinci tür ilişki organizasyonun iç yapısıyla ilgili olup iç birimler arasındaki içsel karşılıklı bağlılık ilişkileridir. Örneğin pazarlama birimi ile üretim bölümü arasındaki bağımlılık gibi. İkinci grup ilişkiler ise, organizasyonun inputları aldığı çevreler ile olan karşılıklı bağlılık ilişkileridir. Üçüncü grup ilişki organizasyonun çıktılarını gönderdiği çevrelerle olan çıktı alışverişi karşılıklı bağlılık ilişkileri. Dördüncü grup ilişkiler ise, çevresel karşılıklı bağlılık ilişkileri olarak adlandırılan ilişkilerdir.

Bu dört ilişkiden ;

İçsel karşılıklı bağlılık ilişkileri organizasyonun kontrolü altında olan ilişkilerdir. Örneğin, departmanlar arası ilişkiler, bütçeleme, girdi alış veriş karşılıklı bağlılık ilişkisi ve çıktı alış-veriş karşılıklı bağlılık ilişkisi organizasyonun dış çevre unsurları ile direkt ilişkilerini gösterir. Organizasyon çevreden girdiler alır ve bunları çıktılara dönüştürerek çevreye verir. Organizasyon bu ilişkileri belirli derecede kontrol altına alabilir. Dördüncü grup ilişkiler ise organizasyon için anlaşılması ve izlenmesi güç olan ilişkilerdir. Bunlar toplumu oluşturan çeşitli unsurlardan meydana gelen ilişkilerdir. Örneğin, kültürel özellikler,ekonomik özellikler, politik özellikleridir. “Hiçbir organizasyonun bu tür ilişkilerden etkilenmemesi mümkün olamaz ”[52]. Organizasyon ve çevre başlığı altında bu etkileşimin neler olduğu açıklanmıştır. Çevresel faktörleri izleyemeyen ve uyumu sağlayamayan organizasyonların başarılı olmaları düşünülemez.

“Emery ve Trist’e göre karşılıklı bağlılık ilişkilerinin bulunduğu örgütsel çevre dört çeşit özellik gösterebilir”[53].

-        Durgun dağınık,

-        Durgun kümelenmiş,

-        Dengesiz, tepki gösterici,

-        Çalkantılı,

Bu dört çevrenin özelliklerini Emery ve Trist aşağıdaki gibi açıklamışlardır.

Durgun–Dağınık Çevre; En basit örgütsel çevre olup, değişim hızı çok düşüktür. Çevre faktörlerinde değişme yavaş olur. Bu durumda organizasyonlardaki karar organları kararlarını büyük ölçüde belirlilik altında alırlar.

Durgun–Kümelenmiş Çevre; Bu dokuda değişim hızı az olmakla beraber bazı çevresel unsurların bir araya gelerek bazı birlikler, koalisyonlar oluşturdukları durumu ifade etmektedir. “Çevresel öğeler birbirleriyle ilişkili olduğundan örgütü aynı zamanda etkilerler”[54].

Dengesiz Tepki Gösterici Çevre; Çevresel değişimler rasgele olmayıp örgütsel faaliyetler çevreyi etkilemekte ve tepkiye neden olmaktadır. Bu tür çevreye en güzel örnek oligopol tipi bir yapıdır. “Böyle bir yapıda benzer konuda çalışan organizasyonlar hem birbirleriyle yarışmakta hem de birbirlerinin kararlarına tepki göstermektedirler”[55]. Böyle bir çevrede faaliyet gösteren organizasyonların yöneticileri mücadele imkanı sağlayan planlar hazırlamak, kararlar almak ve stratejik eylemlere girişmektir. Planlama çalışmalarını yalnızca kendi davranışlarını takip etmek için değil, rakip organizasyonların davranışlarını da takip için yapmalıdırlar.

Çalkantılı Çevre; Bu tür çevrede değişimler hızlı olmakla beraber aşırı karmaşıklık söz konusudur. Devletin müdahalesi, rakiplerin davranışı, müşteri ve satıcıların davranışı, diğer çevresel faktörleri karşılıklı etkilemektedir. Organizasyon bu hızlı değişen ve karmaşık ilişkileri yakından izlemek ve bunlara uyum sağlamak için gerekli kararları almak zorundadır. Bu tür bir çevrede organizasyonun yaşaması ve gelişmesi,eksiksiz,zamanında çevreyle ilgili bilgileri alması ile mümkündür. Çalkantılı çevrede,çevresel unsurlarla ilişki kurulan strateji,taktik gibi araçlar yeterli olmamaktadır. “Çok taraflı anlaşmalar çalkantılı çevre için en uygun yol olarak seçilmelidir”[56].

Emery ve Trist’in nedensel dokuları ve organizasyona etkileri tablo 3’te gösterilmiştir.

Emery ve trist bu çalışması ile çevre unsurlarının kavramlaştırılması sınıflandırılması ve organizasyonun ilişkilendirilmesi konusunda durumsallık yaklaşımına önemli katkılarda bulunmuştur.

2.3.2.5.4. James Thompson Çalışması

Organizasyon ve çevre ilişkileri konusunda bir diğer önemli çalışma da James Thompson’un yapmış olduğu teorik çalışmadır. Thompson çalışmasında iki ana konu üzerinde durmuştur. Birincisi organizasyonun çevresini sınıflamak ve özelliklerini belirleyecek bunun organizasyon yapısı ile ilişkisini göstermektedir. İkincisi ise organizasyonların çevre ile ilişki kurarken izleyecekleri stratejileri belirlemektir.

 

 

 

Tablo 3 Çevre tipleri ve özellikleri ile organizasyonun göstereceği etki

Çevre Tipi
İlişki Kurma Tekniği
Özellikleri
Organizasyonun Yapması Gereken
Yumuşak
Dağınık
Taktikler
Değişmeler hızlı değil, Çevre faktörlerinde değişim az
Günlük faaliyetler üzerinde odaklaşma, sınırlı planlama
Yumuşak
kümelenmiş
Stratejiler
Değişmeler sık değil, çevresel unsurlar küme biçimnde ortaya çıkar
Değişmeler önceden tespit edilebilir, tek taraflı hareketlerden kaçınmak, planlama ve tahmin yapmak
Dengesiz tepki gösterici
Faaliyetleri esas alan düzenlemeler
Çevresel faktörler değişime tepki gösterir. Organizasyonlar büyüktür.
İyi ve güçlü plan ve tahmin yapmak, rakiplerin davranışlarını önceden kestirebilmek
Çalkantılı
Çok taraflı anlaşmalar
Değişim hızı çok yüksek, çevre unsurundaki değişiklik diğer çevresel unsurları da önemli derecede etkilemektedir.
Yaşamak ve gelişmek için çevreyi izlemek, çevre hakkında eksiksiz tam zamanında bilgi sahibi olmak

Organizasyonlar sistem teorisine göre alt sistemlerden oluşan bir bütün olup açık sistem özelliğindedir. Thompson’da bu görüşten yola çıkarak organizasyonların üç alt sistemden oluştuğunu ifade etmektedir. ”Her organizasyonda sorunları, teknikleri ve yaklaşımları birbirinden farklı üç ayrı alt sistem görmek olasıdır”[57].

Bunlar;

-        Teknik alt sistem,

-        Organizasyonel alt sistem(koordinatif)

-        Kurumsal (stratejik) alt sistemdir.

Teknik alt sistem: Organizasyonun sahip olduğu teknolojisini işlerin yapımında kullandığı, teknik ve rasyonellik esaslarına göre çalışan alt sistemdir.

Kurumsal (stratejik) alt sistem: ”İşletmenin amaçlarının, strateji ve politikalarının belirlendiği alt sistemdir”[58]. Bu alt sistem sürekli çevre ilişki içerisinde olup, işletme politikaları ve stratejilerinin ve amaçlarının belirlenmesinde ve çevreye uyumun sağlanmasında önemli rol oynayan alt sistemdir.

Yönetsel (Koordinatif) alt sistem: Yukarıda açıklanan teknik alt sistem ile kurumsal alt sistem arasında gerekli koordinasyonu sağlayan alt sistemdir. Amaçları ve planları uygulanabilir hale getirir.

Bu üç sistemin şekli aşağıdaki gibidir.


 

 

 

 

 

 

 


Şekil 12 Fonksiyonel Organizasyonlardaki Çeşitli Sistemler

Bu üç alt sistem içerisinde Thompson’a göre teknik alt sistem kapalı sisteme yakın özelliğe sahiptir. Bununda nedeni her işletme sahip olduğu teknik alt sistemini çevredeki değişikliklerden mümkün olduğu kadar korumak ister. Ayrıca teknik alt sisteminin çevrenin belirsizliklerinden en az ölçüde etkilenmesi ister.

Bunu sağlamak büyük ölçüde koordinatif alt sisteme düşmektedir. Teknik alt sistemin kapalılık özelliği nedeniyle çevreden elde edilen bilgiler koordinatif alt sistemce sağlanır.

Kurumsal alt sistem belirsizlik esasına göre işler. “Çünkü bu alt sistemin kendisini etkileyen çevre unsurları üzerinde kontrolü yoktur”[59]( )

Thompson çevreyi iki boyuta göre incelemiştir. “Bunlar, durgun değişken ve basit karmaşık olarak adlandırılmıştır.”[60]

“Bunların oluşturduğu matris aşağıdaki gibidir”[61]

Karmaşıklık/Değişkenlik
Durgun
Değişken
Basit (Homojen)
1
2
Karmaşık (Heterojen)
3
4

Durgun değişken boyutundan ifade edilmek istenilen belirli bir zaman içinde ilgili çevre unsurlarında meydana gelen değişmelerdir. Basit-Karmaşık boyutu ise; ilgili çevredeki unsurların az veya çokluğu ile ilgilidir.

Richard Daff çevrenin basit ya da karmaşıklığı, durgun ya da değişken boyutlarına göre olabileceğini ifade etmektedir.

Çevrenin karmaşık olması çevresel unsurların farklılığını belirtir. Çevrenin basit olması ise organizasyonun etkileşimde bulunduğu çevresel unsurların iki yada üç tane olması demektir. Durgun yada değişkenlik ise çevredeki unsurların hareketliliğini yansıtır. Çevresel unsurlar belirli bir zaman diliminde fazla değişiklik göstermiyorsa sabittir. Çevresel unsurların ani veya beklenmeyen biçimde değişimi ise değişken bir çevreyi gösterir.

Bu açıklamalardan sonra durgun ve değişken çevrenin özelliklerinin neler olduğunu açıklayalım.

Durgun çevre aşağıdaki özellikleri gösterir[62].

-        Mal ve hizmetlerin son yıllarda değişmemiş olması,

-        Teknolojik yenilik yapılmayan,

-        Rekabet yok denecek kadar az,

-        Müşteri ve rakip sayısı değişmeyen veya çok az değişen,

-        Ekonomik, politik, sosyal koşulların dengeli olması,

-        Devlet politikalarının belirli olması ve değişmemesi,

Değişken Çevrenin Özellikleri,

-        Mal ve hizmetlerde sürekli değişmelerin olması,

-        Teknolojik yeniliklerin olması,

-        Rekabetin mevcudiyeti,

-        Müşteri ve rakiplerin sürekli değişmesi,

-        Tahmin edilmesi mümkün olmayan devlet müdahalelerinin sürekliliği,

-        Devlet politikalarının toplumdaki değişimlere göre sürekli değişmesi,

-        Organizasyonun faaliyetlerini etkileyen değer yargılarının sürekli değişmesi[63].

Thompson’a göre, basit-durgun çevrede faaliyet gösteren işletmelerin organizasyon yapılarına en uygun yapının mekanik yapı, karmaşık-değişken çevrede faaliyet gösteren işletmelerinde organik yapıya uygun olduğunu ifade etmiştir.

Basit-değişken ve karmaşık–durgun çevrede faaliyet gösteren işletmelerin de organik ve mekanik yapı arasında yer alması gerektiğini belirtmiştir.

Organizasyonlar çevrelerindeki değişimlere uymak için üç ayrı strateji izlerler.

Bunlar;

-        Organizasyon içi stratejiler,

-        Faaliyet alanı stratejileri,

-        Organizasyonlar arası stratejilerdir.

Bu üç ana grup ve bunlarla ilgili stratejiler R.Miles tarafından şöyle özetlenmiştir[64].

 

 

 

 

 

 

Stratejiler                                   Örnekler

1-Organizasyon içi                    - Dış etkileri azaltmak için gerekli önlemler,

- Dış çevredeki değişmeleri azaltma,

                                                  - Tahmin

                                                  - Kemer sıkma

2-Faaliyet alanı seçimi               - Başka faaliyet alanlarına girme,

3-Organizasyonlar arası            1-Anlaşmaya dayananlar

                                                                  - Anlaşma yapma

                                                                  - İçeriden ilişki kurma

                                                                  - Ortak teşebbüs

                                                  2-Rekabete dayananlar,

                                                                  - Rekabeti esas alma

                                                                  - Alternatifleri açık tutma

Dış etkileri azaltmak için gerekli önlemleri alma stratejisinde organizasyon, girdi ve çıktı akışını kesintiye uğratmadan bu akışı güvence altına alma ile ilgilidir. Örneğin hammadde stoku yapmak, personel yetiştirmek, stoklama imkanlarını geliştirme v.b.

Dış çevredeki değişmeleri azaltma stratejisi, organizasyonların dış çevredeki değişmeleri azaltmaya yönelik faaliyetleridir. Örneğin, durgunluk dönemlerinde indirimli veya kredili satış ve kampanyalar yapmak.

Tahmin; geçmiş verilerden yararlanarak çevredeki değişmeleri önceden kestirmek ve organizasyonu buna göre hazırlamayı ifade eder.

Yukarıda açıklanan stratejilerin başarılı olmaması durumunda organizasyonlar bazı işlerini elemine ederek en gerekli faaliyetlerini sürdürme yoluna giderler. Buna kemer sıkma stratejisi adı verilir.

Başka faaliyet alanlarına girme stratejisi ise, organizasyonların başka alanlarda çalışan organizasyonları satın alarak veya birleşerek faaliyet alanını genişletmesi sonucu sadece belli çevrelere bağımlı olmaktan kurtulmasını ifade etmektedir. Bu strateji bazı alanlardan çekilme şeklinde de uygulanabilir.

Organizasyonlar arası stratejilerden anlaşma yapma stratejisi ise organizasyon başka bir organizasyonla geleceğin belirsizliğinin doğuracağı tehlikeleri azaltmak veya ortadan kaldırmak için anlaşmalar yapabilir.    “Bu tür anlaşmaların yazılı ve formal olma zorunluluğu yoktur[65].

İlişki kurma olarak ifade edilen kooptasyon stratejisi ise; organizasyonun yaşama ve gelişmesini etkileyen çevre ile ilgili kişileri kendi organizasyonunun karar organlarına dahil etmesidir. Örneğin etkili müşteriler yada üreticilerin yönetim kuruluna dahil edilmesi.

Diğer bir strateji ise organizasyonun kaynaklarının başka bir organizasyonla birlikte kullanarak ortak teşebbüsler kurmasıdır. Bu strateji ile rekabet yerine organizasyonlar arası yardımlaşma oluşur. Organizasyonlar arası stratejilerden bir diğeri de organizasyonun sonuna kadar rekabeti esas almasıdır.

Thompson’un yapmış olduğu bu çalışma ile işletmenin çevresi ile ilgili sınıflama,çevrenin organizasyonun yapısı üzerine etkileri ve organizasyonların çevre ile ilişkilerinde izleyecekleri stratejiler üzerinde durduğunu ve bu çalışmanın teorik bir çalışma olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.

 



[1]              Von Ludwıng Bertalanffy,General System Theory, N.Y., 1975, s.6.
[2]               Glenn Immegart and Francis Pilecki, An Introductıon to System For Educatıonal Administrtor, Addison-Wesley Pub.Co., 1973, s.30.
[3]               H.Öner Esen, İşletme Yönetiminde Sistem Yaklaşımı,Bayrak Matb.İst., 1985, s.9.
[4]              Esen, a.g.e., s.11.
[5]               David Dunkerley, The Study of Organizatıons, Routledge and Kegan Paul,1972, s.34.
[6]               M.Elisa Awad, System Analysis and Design, Internatıonal University, Florida, 1979, s.5.
[7]              Koçel, a.g.e., s.167.
[8]              A.Zeynep Düren,a.g.e., s.65.
[9]               Henry Tosi, Stephan Carroll, Management Contingecies, Structure and Process, St.Clair Press, Chigago, 1976, s.160.
[10]             Koçel, a.g.e., s.168
[11]             İlhami Karayalçın, Fabrika Organizasyonu, Çağlayan Kitapevi, İst., 1977, s.104.
[12]             Koçel, a.g.e., s.170.
[13]             Esen, a.g.e., s.24.
[14]             Alpugan, a.g.e., s.72.
[15]             Alan Muhleman and diğ., Production and Operation Management, Sıxth Ed., Pitman Pub., London, 1994, s.9.
[16]             Alpugan, a.g.e., s.73.
[17]             Koçel, a.g.e., s.172.
[18]             Robert Albanese, Management, South – Western Pub., Co, Ohio, 1988, s.141.
[19]             a.g.e.
[20]             a.g.e.
[21]             R.Miles and C.Snow; Organizational Strategy,Structure and Process, Mc.Graw Hill Book Com., N.Y.,1978, s.251.
[22]             Koçel, a.g.e., s.181.
[23]             a.g.e.
[24]             T.Haınmann. ve diğ.; Managing The Modern Organization, 3.Ed., Houghton Mifflin Co., 1978, s.37.
[25]             F.Luthans and T.Stewart; “A.General Contingency Theory of Management”, Academy of Management Rewiew, April 1977, s.184.
[26]             Howard Carlısle; Management:Concept and Situations, Science Research Associates, Inc.1976, s.391.
[27]             Koçel, a.g.e., s.183
[28]             Mümin Ertürk, İşletmelerde Yönetim ve Organizasyon, Beta Yay., İst., 1998, s.41.
[29]             Koçel, a.g.e., s.186.
[30]             Johannes Pennings; “The Relevance of the Structural Contingency Model for Organizational Effectiveness”, Administravite Science Quarterly, Sept., 1975, vol.20, s.394.
[31]             Robert Miles, Macro Organizational Behavior,Goodyear Pub.Co., 1980, s.54.
[32]             Düren, a.g.e., s.72
[33]             Miles, a.g.e, s 52
[34]             Koçel, a.g.e, s 188
[35]             Fred Luthans, Organizational Behavior, Third Edition, Mc.Graw Hill, 1981, s.553.
[36]             Martin Gannon, Organizational Behavior: A Managerial and organizational Perspective, Little Brown Co., 1979, s.77.
[37]             Koçel, a.g.e., s.191.
[38]             Düren, a.g.e., s.75.
[39]             Koçel, a.g.e., s.192.
[40]             Koçel, a.g.e., s.192.
[41]             a.g.e., s.194.
[42]             James Thompson, Organization Action, Mc.Graw Hill, 1967, s.16.
[43]             Thompson, a.g.e. ,s.16.
[44]             Koçel, a.g.e., s.195.
[45]             a.g.e., s.201.
[46]             T.Burns and G.M.Stalker, The Management of Innovation, Tavistock Pub., 1971, s.12.
[47]             Garry Dessler, Management Fundamentals:A Frame Work,Reston Pub.,Co., 1979, s.197.
[48]             Burns - Stalker, a.g.e., s.96.
[49]             a.g.e., s.120.
[50]             Koçel, a.g.e., s.206.
[51]             P.Lawrence and J.Lorsch, Organization and Enviroment, Managing Differentiation and Integration, Irwing, 1969, s.32.
[52]             Kelly, a.g.e., s.477.
[53]             E.Emery and E.Trist, “The Causal Texture of Organizational Environments”, Personnel Management and Organization Development,Houghton – Mifflin, 1971, s.33.
[54]             Can, a.g.e., s.52.
[55]             Koçel, a.g.e.,s.212.
[56]             Miles, a.g.e., s.209.
[57]             Thompson, a.g.e., s.10.
[58]             Koçel, a.g.e., s.215.
[59]             a.g.e., s.215
[60]             a.g.e., s.216
[61]             Richard Daff, Organization:Theory and Design, West Pub., N.Y. 1983, s.33-34.
[62]             D.Hellriegel and J.Slocum, Management Contingency Approaches,The Second Ed., Wesley Pub.Co., s.146
[63]             Koçel, a.g.e., s.217.
[64]             Miles, a.g.e., s.295.
[65]             Koçel, a.g.e., s.220.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

yazi icin cok tesekkurler, cok faydali.
iyi calismalar